30 Aralık 2011 Cuma

İki ayrı Gunther

Şarkıcı Günther
Ding Ding Dong Song "  şarkısı ile ismini duyuran ve adını burada yazamayacağım (yazarsam girer bakarsınız ve hoş bir şey ile karşılaşmassınız emin olun) bir internet sitesinin videosunun müziği olarak iyice tanınan Mats Söderlund yani sahne adıyla "Günther". O asi bıyıkların altında pamuk gibi bir adam yatıyo .. 


Adam duygulu bir kere, ".. ohh you touch my tralala , mmm my ding ding dong .. " gibi bir özlü sözün sahibi olmak kolay iş değil ...


Friends dizisinin sevilen karakteri Gunther



Friends dizisi ile 90'lı yıllarda izleyenleri güldüren  James Mickael TylerGunther karakteri ile dizi boyunca harika saçları ve Rachel rolündeki Jennifer Aniston'a olan aşkıyla bizi eğlendirdirdi. Rachel ile birlikte olabilmek için türlü türlü numaralar yapan her bulduğu fırsata atlayan Gunther Friends severlerin unutamadığı bir karakter oldu.

Demekki Gunther'ler eğlendiriyor arkadaş, nasıl adı Johan olandan zarar gelmez diye bir kanı var ise adı Gunther olanda da böyle bir özellik var ...

15 Aralık 2011 Perşembe

Cübbesiz Vladimir Hoca















Şu sıralar gerçekleşen bazı operasyonlar, halkın "hoca efendilere"
olan bakışını değiştirdi mi ?

Tabiki Hayır ...

12 Aralık 2011 Pazartesi

Ne giyse yakışır benim Jordan'ıma























Orlando Magic deplasmanında rakip takım soyunma odasından formaları çalınan Jordan, sahaya 12 numaralı forma ile çıkmış.

    Ne giyse yakışıyo Majestelerine ...

11 Aralık 2011 Pazar

En büyük asker bizim asker ...

Canımız, kardeşimiz, Orkun'umuz yarın itibariyle asker olmakta ve birliğine teslim olacak. Havacı olması dolayısıyle havasından geçilmeyen adam, inşallah havası hiç bozulmadan aslanlar gibi gidip gelir.

Kısa dönem askerlik yapacak olan Orkun, 5 ay 5 gün sonra tekrar aramızda olacak. Güle güle git, güle güle gel canım kardeşim ...

8 Aralık 2011 Perşembe

Muhabbetinize Ortak Olabilir miyim ?

Kate Moss - Johnny Depp - Iggy Pop

Bir zamanların tatlı çiftlerinden olan Kate Moss - Johnny Depp ikilisi , Iggy Pop ile derin bir sohbet içerisinde. Görebildiğim kadarıyla Johnny Depp'in boynunda "Stage" yazılı bir giriş kartı bulunmakta, bu Iggy Pop'un bir konserlerinde olabileceklerini düşündürüyor.

Mimiklere biraz bakılacak olursa, Iggy Pop'un Kate Moss ile yakından ilgilendiği ve Mr.Depp'i fazla sallamadığını düşünebiliriz. Zaten Johnny Depp'in de suratında bir kuşku yada Ahmet Çakar değimiyle bir sıkıntı olduğunu anlayabiliyoruz.

6 Aralık 2011 Salı

Özlenen Ekran Yüzleri - Vol 3 - Caner



















Kim özlemedi ki Caner bey'in kafasında bardak kırmasını, Tülin Tülin diye haykırmasını, ağlamasını, duygusallaşmasını. O sinirlendiğinde büktüğü dilini koparacak diye içimiz cız ederdi valla.

4 Aralık 2011 Pazar

Koltuk deyip geçmeyin !

Şu günlerde futbol aleminde en çok konuşulmaya başlanan konulardan biri de Galatasaray – Fenerbahçe maçının bilet fiyatları. Türk Telekom Arena stadında oynanacak maçın biletleri 60 TL den başlayıp 600 TL ye kadar çıkmakta. Herkesin biletleri çok pahalı bulması durumuna bende katılmaktayım. Özellikle alt fiyat kategorisinde biletlerde değil de üst sınıf biletlerin aşırı derecede yüksek fiyatlardan satılıyor olması beni de düşündürmedi değil.
Ancak şöyle bir düşündüm de yılda 1 kere olan bir maç bu. Ezeli rakip olarak görülen Fenerbahçe ile oynanacak maça Samsunspor ile oynanan maçın biletleriyle aynı fiyatı koymak pek mantıklı olmazdı zaten.  Asıl bence eleştirilmesi gereken Anadolu takımlarıyla oynanan maçlardaki fahiş bilet fiyatları. Geçtiğimiz 1-2 maçta klüp yönetimi bu konuda bir adım atıp bilet fiyatlarını farkedilir oranda düşürmüş olsa da kale arkaları dışındaki kısımlarda, muhtemelen fiyat bazlı olmak üzere geniş boşluklar olmuştu.
Şimdi bir kaç örneğe bakalım sizlere sonra derbi maçının biletleri çok mu pahalı yoksa çokta pahalı değil mi siz karar verin isterseniz ..

1923 Yılına ait ilk Galatasaray - Fenerbahçe bileti

Real Madid CAT1 Plus olarak geçen sahaya en yakın ve CAT1’den daha özel olan maraton kısmından Granada maçı biletlerini € 190 (467 TL) dan satmakta.  Bu fiyat Zaragoza ve Athletic Bilbao maçları için de geçerli olan fiyatlar.
Klüp 10 Aralık 2011 tarihinde oynanacak olan Barcelona maçı için ise aynı koltuğu € 1150 (2830 TL) dan satmakta.  (Fiyatlar bir çok acentadan ortak olarak alınmıştır)

Başka bir örneği de Barcelona’dan verecek olursak , VIP kategorisinde olan koltuğu klüp Getafe maçında € 210 (520 TL) dan , Granada maçında € 190 (467 TL) dan satarken , 22 Nisan 2012 tarihinde oynanacak olan Real Madrid maçı için fiyat € 1500 (3700 TL) olmakta. (Fiyatlar Barcelona’nın resmi acentasından alınmıştır)

Manchester United için bilet fiyatlarına baktığımızda iste durum biraz farklı, bilet fiyatları 28 Sterlin ile 50 Sterlin (80 – 142 TL) arası değişmekte, çocuk ve yaşlı indirimleri dışında, Arsenal, Chelsea, Liverpool ve Manchester City için farklı bir fiyatlama benimsenmiş ve Matchday VIP Paketi olarak  250 ile 500 paund (712 – 1425 TL) arası satılmakta. Diğer maçlar için ise bu fiyat 99 ile 299 Sterlin (282 – 852 TL) arasında. Aynı şekilde Milan ve Inter içinde durum aynı, daha çok kafalar karışmasın diye onları da tek tek yazmıyorum.

Kısa bir yorum yapacak olursam tabi ki bizim en büyük takımlarımız olarak gördüğümüz Galatasaray ve Fenerbahçe sportif ve kurumsal açıdan bu bahsettiğimiz takımlardan fersah fersah gerilerde bulunmakta, ancak en azından sistemi anlamamız açısından önemli olduğunu düşündüğüm bir durum. Ekonomik gelir konusunu işin içine katacak olursak ta bence kimse İspanya’nın çok yüksek bir ekonomik gelire sahip olduğunu düşünmüyordur heralde.  Dikkatimi çeken bir başka nokta ise önümüzdeki yıl oynanacak maçların bilet fiyatlarının tüm kategoriler için şimdiden belli olması çok olumlu bir hareket. Ceplere bakmadan karar vermek doğru olmaz ama en azından bir karşılaştırma yapmış olduk. 

29 Kasım 2011 Salı

Adam olacak çocuk


Daha "bacak kadarken" eline almış gitarını Jimmy Page. Sonraki yıllar tüm dünyanın pür dikat izlediği ,melodileriyle aşık eden, duygulandıran yada düşündüren adam işe erken koyulmuş anlaşılacağı üzere. Yüzündeki mutluluk, gözlerindeki parıltı yaptığı ise şeyi de sevdiğini gösterir gibi. Ama erken bıraktı sanki Jimmy baba. Daha onu görmek isteyen, ondan birşeyler duymak isteyen ya da yeni bir şeyler üretmesini bekleyen bir sürü insan var dünyada. Onun akranları hala ortalıklarda ya da yeni yeni müziği bırakıyorlar. Ki bence müzik gerçekten sevenler için pek bırakılacak bir şey değil. Ama bilemeyiz tabi işin aslını astarını perde arkasını. Bilinen bir gerçek var ki Robert Plant ile araları limoni hafiften. Bu yüzden belki kurunun yanında yaş ta yanıyor ve bu dahi adamın ürettiği şeylere (eğer üretiyorsa hala) müzik severler ulaşamıyor. En son hatırladığım Robert Plant ile birlikte Atlantic Records'un kurucusu olan Ahmet Ertegün için sahne almış olmasıydı. Pehhh yıllar çok çabuk geçiyo, biz büyüyoruz yaşlanıyoruz da bizim sevdiğimiz şeyleri de özler hale geliyoruz.


Yaşa Lady Gaga yaşa Justin Bieber ..

10 Kasım 2011 Perşembe

Yetenek ?!

Yetenek gerektiren bir hamle canım dostum Burak Arda'dan geldi. Ok demir ile 20 puan arasına sıkışınca yukarıda gördüğümüz bu görüntü çıktı ortaya.

İlk zamanlar kim kime dum duma oynadığımız dart, artık bizim için spor haline geldi. Düzenli olarak haftanın 3-4 günü antreman niyetine bira ve kızartma tabakları eşliğinde yaptığımız bu spor eğlenceden çok bir rekabet de oluşturmaya başladı. Başlarda kızların "fasulye" olarak gözüktüğü oyunda son şampiyonlardan biri kızlarımızdan Nihan olunca herkes başını öne eğip " Ben nerde yanlış yaptım ? " demeye başladı.

Tabisi oyunun en eğlenceli kısmı ise 301 puan olup kazanmanın yanı sıra daha yüksekte olan birinin puanına yetişip onu sıfırlamak. 280 lerde sıfırlanan dostlar olduğu gibi benim gibi 10 raundluk bir oyunda 5 kere sıfırlananlar da oluyor.

Aşkın Meyvesi


Şu çifte baktığımda kim güzel kim çirkin herkes kadar idrak edebiliyorum da kafama takılanlar var. Steven Tyler'ın zaten çok tartışılacak bir tarafı yok, ama bu çiftin meyvesi diyebileceğimiz Liv Tyler kimden nesini almış nasıl bir karışım olmuşta Liv Tyler olmuş gerçekten anlamak zor. Hadi anne olan Bebe Buell'ın güzelliğini falan tartışmayı bir kenara bırakalımda Steven Tyler'ın ağız yapısını hangi canlı türünden aldığını öncelikle tartışalım. Allah'ın bir hikmeti demekten başka bir şey diyemiyo insan.

Not : Arkadaş Liv Tyler'da kim nasıl bir şey falan diyen varsa hemen şuracıkta bilerek ufak olarak verdim ki halk galeyana gelmesin, sakinlik hüküm sürmeye devam etsin.

8 Kasım 2011 Salı

Efsane Geri Döndü


Gerçek Kesit dizisinden tanıdığımız ve kalplerimizde taht kurmuş olan Cahit Kaan Kaşıkçılar nam-ı diğer "Sarıbıyık" karşımıza Smackdown olarak bilinen Amerikan güreşlerinin ülkemizdeki versiyonuyla çıktı. Müthiş konuları ele alan ve dikkatle izlenmesi gereken oyunculuklara sahne olan Flash TV klasiği Gerçek Kesit ile yıldızlaşan (?!) Cahit Kaan Kaşıkçılar, yeni yayın döneminde ekranlarda yerini alan güreş programında genel koordinatör olarak görev almakta. Ringlerde izlediğimiz yıldız isim oyunculuğunu bu sefer farklı bir alanda sergilemekte. Bundan önce kick boks yayınları yapan kanalda sunucunun ve yorumcuların
" antremanlarda hayvan gibi çalışıyor " tarzı yorumlar yaptıkları hala hafızalarda yer almakta. Ama dövüş sporları artık Cahit Kaan Kaşıkçılar ile birlikte çok farklı bir kulvara taşınmış gibi gözüküyor.

4 Eylül 2011 Pazar

Adamlar mütevazi beyler




Maldivler, Miami, Ibiza falan değil .. Bugün futbol mevzusu dolayısıyla farkettiğim bir ülke..  Doğu Afrika'nın şeker ülkesi Tanzanya .. Benim bahis dolayısıyla rakibi Cezayiri tuttuğum bir günde deli gibi mücadele edip kaybetmeyen ve bende merak hissi uyandıran "afrikanın incisi" sempatimi kazanmadı değil ..( afrikadaki her ülkeden inci olarak bahsediyoruz zaten ona takılmayın )

31 Ağustos 2011 Çarşamba

Konser mi lazım ?


Mr.Big küçük yaşlarda ayıla bayıla dinlediğim gruplardan biriydi. Daha küçük yaşlarda gitarla çok fazla içli dışlı olduğum içindir belki Paul Gilbert’a da hayranımdır. Uzun ötesi parmakları ve semptakliğiyle beni müziğin içine çeken bir karakterdir kendisi. Gilbert haricinde, Billy Sheehan gibi rock müzik yapan bas gitaristleri arasında en tepelerde yer alan bir sanatçıyı da bünyesinde bulunduran grupta, To Be With You, Wild World, Colarado Building, Just Take My Heart ve tabiki benim favorim olan “Not One Night” gibi şarkılara hayat veren kadife sesli  Eric Martin de başrollerde yer almakta. Ayrıca unutulmamalıdır ki 1991 yılında çıkan albümün içinde yer alan “To be with you”  15 ülkede listelerin ilk sırasında yer almıştır. 
Geçen yıl askere gitmeden 5-6  gün önce izleme şansını bulduğum Paul Gilbert ve Mr.Big’i 15 Ekim’de İstanbul’un en kötü konser mekanı olan Maçka Küçükçiftlik Park’ta izleyeceğiz için heyecan dorukta. 10 yıllık aradan sonra bu yıl çıkan “What If ..” albümü ile gönlümüzü alan 23 yıllık bu grubu sevenlerin yada ucundan tadına bakmış olanların kaçırmamalarını tavsiye ederim, öyle ki Billy Sheehan ve Paul Gilbert’ın sahnede ki atışmalarını her zaman izleyemeyebilirsiniz. 

29 Ağustos 2011 Pazartesi

Madem hayat sokakta ..

Sokaklarda ki renk bazen hayatımızı etkilemiyor mu ? İnsan sokakta yürürken mutlu olduğunda girdiği yere (ev, iş , restaurant, toplantı, randevu .. ) daha mutlu girmez mi ? Avrupa’nın bir çok şehrinde sokaklar cıvıl cıvıl. Bizim sokaklarımız ise araba gürültüleri ve bitmek bilmeyen inşaatlardan ibaret. İnşaatlar güzel bir çok kolaylık ve yenilik geliyor ama hiç mi bitmez arkadaş bunlar. Beyoğlu, metrolar ve Kadıköy dışında adam gibi sokak müzisyeni görmedim ben İstanbul’da açıkçası. Belki tek tük vardır da ben görmemişimdir.  Bizde sokak müziği denince akla darbuka çalıp dans eden 7-8 yaşındaki çocuklar gelebilir tabi ama onları kastetmiyorum ben.  Ayrıca sokakta müzik yapmanın da aşağılanacak ve küçük görülecek bir şey olmadığı ve gayet kazançlı bir şey olabileceğini söyleyim.

Örneğin, Fransa’nın Nice sahillerinde gitarına sahip çıkmamızı rica eden Viyana’lı bir çocuklar yaptığımız bir sohbette çocuk fazla parasının olmadığını, para kazanmak için nerede müzik yapabileceğini sordu. Bende sokakta çal hiçbir yer bulamassan dedim ona ve 10-15 dakikalık bir sohbetten sonra ayrıldık çocukla. Gece saat  1 sularında sokaklarda dolaşırken arkadan duyduğum bir ses bu çocuğa aitti. Yerde gitarıyla oturan çocuk ayağa kalktı ve bana teşekkür etti. Nedenini sorduğumda ise 3-4 saat içinde 90 Euro para kazandığını  ve 3-4 gün otelde rahatça kalabileceğini söyledi. Bende şunu anladım ki insanlar hoşlarına giden bir şey olduğunda hakkını verebiliyorlar. İstanbul’da da ne zaman bir grup sokakta müzik yapsa etrafına toplanan insanlar görüyoruz demek ki ilgi çekiyor ve seviliyor.  

Şişli metrosunda müzik yapılmak için bir alan yapıldığını da görmüştüm ve çok hoşuma gitmişti. Demek ki belediye yada yönetimler bu konuda engelleyici konumda değiller. Hem inşaatta şarkı söylerken beğenilip meşhur olan şarkıcımız çokken neden sokakta müzik yapanlar beğenilip meşhur edilmesin ??

Dengesizlik

Bıkkınlık geldi bana şu sokaklarda satılan denge bilekliklerinden. Anlamıyorum insan oğlu bu kadar yıldır ayakları üstünde dengede duramıyor mu ki ? Bileğime taktığım bir şey benim dengemi sağlayacak, ki ben zaten dengede olmasam nasıl yaşıyorum bu yaşa kadar. Kulakta bir sıvı falan vardı bildiğim kadarıyla dengeyi sağlayan.

Dolandırıcılığın artık boku çıktı gerçekten. İşin daha da enteresanı insanların para verip onu alması bence, madem ülkede para yok, herkes çok zor şartlar altında yaşıyor, neden kitap okumuyosun, neden sinemaya tiyatroya gitmiyorsun yada en basitinden neden denize nazır bir yerde çay içmiyorsun dediğinde adam param yok diyor ama gidip 10-20 lira "bozuk olan dengesini sağlayacak" bir şeye veriyor.

19 Ağustos 2011 Cuma

Bir tanrı misafiri, UFO

Bugün yeni bir UFO görüntüsü çıkmış dostlar. Sabah erken kalkmışken gelen giden var mı diye baktım bir de ne göreyim ?? The Sun gazetesinin haberine göre Ingiltere'nin ufak şehirlerinden birinde görünen bu bilinmeyen obje disk şeklindeymiş ve çok hızlı hareket ediyormuş falan filan, anlayacağınız klasik UFO görmüş insan anlatımları yani. Ayrıca telif hakları konusunda baya duyarlı olan hatta herhangi bir şeyi "Copy" yapmamıza izin vermeyen nadide gazetemiz The Sun'ın UFO uzman'ına göre de çok çarpıcı ve uzun zamandır görünmeyen güzellikteymiş görüntüler, ki bunu sölemedik için uzman olmaya gerek yok.Varın kararı siz verin.




17 Ağustos 2011 Çarşamba

11 haneli sayılar

Bir zamanlar icq varken hayatımızda daha mutluyduk yalan sölemenin gereği yok. 11 haneli sayılarlar vardı hayatımızda en basitinden. Şimdi bile kimse kimsenin cep numarasını ezbere bilmezken o zaman yakınımızın "icq'sunu" ezbere bilirdik. En azından şimdiki kadar Msn'e "offline" girme durumu yoktu sanki herkes ortalıktaydı.
Arada msn listesine bakıyorumda 2-3 online kişi gördüğüm çok oluyo. Ben dahil bir çok kişi msn'e offline girmek konusunda haklı sebepleri olabiliyor. Bunun nedeni de bir zamandan sonra "away olmak" ve "online" olmak arasında hiç bir fark olmamasından dolayı sanırım. "Away olmak" kendi rolünü "Offline olmaya" bıraktı artık. Ne güzel bir yazı dimi karmak çorman terimlerle doldu taştı. Facebook denen zımbırtının chat olayı herkesi daha bir tatmin ediyo sanırım artık. Ama arada insan özlüyor eski usulleri valla. Bu günlerde merak etmiyor değilim benden habersiz icq kullanmaya geri dönen var mı diye.

12 Ağustos 2011 Cuma

Her işte bir hayır varmış

Günümüz futbol dünyasının en yaramaz çocuklarından Mario Balotelli 16 yaşındayken Barcelona altyapısında denemeye alınmış meğer. Şu sıralar Manchester City takımında forma giyen ve sürekli medyada "enteresan davranışlarıyla" yer bulan genç oyuncu, o günlerde 3 maçta da forma bulup 8 gol atınca, altyapıya alınması kararlaştırılmış. Ancak menajeri ile para konusunda anlaşılamamış ve Balotelli'nin Barcelona hayatı kısa sürmüş.

 Bazen anlaşmazlıklarınçok daha iyi olabileceğinin bir kanıtı gibi değil mi ama ?

11 Ağustos 2011 Perşembe

Üzülmek kolay iş değil


Real Madrid'e 30 Milyon Euro gibi bir paraya transfer olan Fabio Coentrao'nun Benfica günlerinden bir üzüntü örneği. Kaçan pozisyon her neyse hakkını vermiş.

1 Ağustos 2011 Pazartesi

Interrail - Tek günlük keyif; Brüksel


İnterrail süresince baya bir ülke gezdik, baya bir şehir gördük ama arada bir günlüğüne şöyle ucundan bakınmak için gitmiş olduğumuz Brüksel hiç fena değildi sanki. Sabahın erken sularında Paris'ten atladığımız tren bizi Lille şehrine götürdü oradan ise hızlı tren sayesinde hemencecik Brüksel'e vardık. Tourist Info sayesinde baya isimli bir otelde oldukça ucuza kalmış olmamız günün en büyük getirisiydi belki. Elimizdeki rehber niteliğine sahip kitaptan gitmemiz gereken 3-5 yere baktık ve yollara düştük. Bütün gün, önem sırasına göre yapmamız gerektiğini düşündüğümüz şeyleri yaparak bir çırpıda güneşi batırdık. Etrafta çok Türk olması açıkçası insanı biraz rahatsız ediyor ama yapacak bir şey yok, başınız sıkıştığında ilk koşacağınız insanlar olabiliyor bazen bu insanlar. Yarın öbür gün olurda Pasaport çaldırma hikayesine sıra gelirse anlatmaktan mutluluk duyarız. Olağanüstü çikolatalar ve biralar dışında ,en akıllarda kalan yer o gece bizi mest edecek olan yer Grand Place adlı meydandı, 4 tarafı  tarihi müthiş binalarla çevrili olan meydanın havası oldukça etkileyiciydi bizim için. Akşamüstü, yorgunluğun etkisiyle meydanda bir kenara oturmuş biralarımızı yudumlarken apar topar bir anda kurulan 30-40 kişilik bir orkestra 4-5 dakika içinde konser vermeye başladı. Oldukça geniş bir enstruman çeşitliliğine sahip olan bu grup yaptıkları müzik ile duyan herkesi etrafına toplamayı başarmıştı. Bu kadar acele neden sorusunun cevabını ise konser sürerken aldık; bu yaptıkları orada yasaktı ve polis dağılmalarını çoktan istemişti bile. Polise kulak asmadan önündeki müzisyenleri yönlendiren orkestra şefi ise bu olayın sonunda polisle beraber bir "gezintiye" çıkmak zorunda kalmıştı. Ayrıca meydandan aklımda kalan bir şey ise bir polis memurunun elleri cepte turistlere yer tarif etmekten başka hiçbir işe yaramamasıydı. Yasak olan müzik dinletisinde bile bu bey amca ağzını açmamıştı.
Akşam odada 1-2 saat kestirdikten sonra kendimizi apar topar dışarıya attık tekrar, biralarımızı alıp meydana vardığımızda meydandaki yapılardan birinde ışık gösterisi vardı. Oldukça etkilenmiş ve şaşırmıştık bunu görünce ama beni daha çok şok eden ve etkileyen şey ise arka fon da tüm meydana dinletilen müziğin, Europe grubunun bir zamanlar tüm dünyayı kasıp kavuran ve benim bayıldığım The Final Countdown şarkısıydı.
O gece orada tanıştığımız bir çocuk yanımıza gelip oturduğunda bize nereli olduğumuzu sordu. Bizim cevap vermemizle konuşma başladı fakat çocuğun bazı sorunları vardı anlaşılan. Nereli olduğumuzu sorması durumu sohbet içinde 6-7 kere daha tekrarlandı. Çocuğun çeşitli bağımlıklara sahip olduğunu anlamak zor değildi ama boş bir çocuğa da benzemiyordu konuşmalarından. Sonra kendisi de İstanbul'a ve Dünya'nın bir çok farklı yerine seyehat ettiğinden bahsetti. Çeşitli görüşlerini ve düşüncelerini elinden geldiğince dile getirmeyi denedi ve daha sonra tabiki konu tekrar ve tekrar bizim nereli olduğumuza geldi. Bu kısır döngünün bizi sıkması dolayısıyla başka bir yere geçmeye karar verdik ve geceyi orada sonlandırdık. Tek günlük Brüksel seyehati içinde oldukça güzel yerler gördük ve baya güzel vakit geçirdik. Avrupa'nın bir çok kentine göre çok daha resmiyet kokan bir şehir tabiki ama yinede bizden artı alan yerler arasında kendisi.
Not : Çikolata yemeden dönmeyin sakın

29 Temmuz 2011 Cuma

Cin olmadan adam çarpmak

Mersin İdman Yurdu uzun yılların ardından Spot Toto Süper Lig'e çıkarak şehrini mutlu etti. Ben de şahsen Anadolu'dan farklı bir şehrin takımını seyircisini görmeyi, seyircisi olmayan "belediye" takımlarını izlemeye tercih ederim. Futbol'un en önemli unsuru olan seyirciyi bu olayın dışında bırakmamız imkansız tabiki. Ancak Mert Nobre, Önder Turacı, Andre Moritz, Hakan Arıkan, Erman Özgür ve Kamanan gibi oyuncuları kadrosuna katan ve yeni sezon hazırlıklarına devam eden klüp kombine bilet fiyatlarının açıklanmasıyla aklımda soru işaretleri uyandırdı. Trabzonspor'un (Şampiyonlar Ligi'nde oynama ihtimali var) kale arkası bileti 300TL iken, Mersin İdman Yurdu yönetimi kombine bilet fiyatlarını 500TL - 850TL - 2000TL olarak belirlemişler. Sebep ise yapılan transferler ve stadın tadilattan geçirilmiş olması. Fotoğraf'ta ise profesyonellik ve ticaretten anladığını gösteren yönetimin profesyonal çim bakım ekibi bulunmakta.

23 Temmuz 2011 Cumartesi

Kızlarımız biraz nazlı da ..

Geçen gün başıma gelen bir olaydan bahsedesim geldi. Caddebostan'da gittiğimiz bir eğlence mekanında meydana gelen olay kafamı kurcaladı da biraz. Kararsız kaldığım nokta ise kızlar mı suçlu yoksa erkekler mi ? Olay'a gelecek olursak ;
Eğlence mekanının tuvaletine girdiğimde elindeki sırt çantasını delilercesine kurcalayan 25-28 yaşlarında bir adam vardı. Ben işimi halledip lavaboya yöneldiğimde ise kafasını lavabonun içine sokmuş bir şeyler yapıyordu, 2-3 dakika bekledikten sonra kafasını kaldırdı ve "kusura bakma bekletiyorum"  dedi. Ben de önemli olmadığını söylediğimde ise "sapsarı dişlerle dışarı çıkmışım, bizim masadaki kızlarda biraz nazlı biliyor musun?" diyerek gerekçesini belirtti. Elindeki diş fırçasını gördüğüm sırada ise masasındaki kızların beğenme kriterlerinin ne kadar yüksek olduğunu belirtecek benzetmeler yapıp, "arkadaş bir güldüm gecenin başında, sonra bir daha gülemedim" diyerek çaresizliğini gösterdi. Benim yarı sessiz yarı olayı geçiştiren laflarımdan sonra kafasını iyice lavabodan kaldırdı ve "bir bakar mısın nasıl olmuş dişlerim" dedi. Ben ise "bundan iyisi şamda kayısı" diyerek adamın güveninin tavan yapmasını diledim. Artık işim bittiği için dışarı çıkarken, arkamdan hala bir şeyler söyleyen bu adama " haydi kolay gelsin " diyerek tuvaletten ayrıldım ve masamdaki arkadaşlara olayı aktardım. Gözler adamın masasına döndüğünde ve "nazlı kızlarımızı" görünce ise herkeste bir hayal kırıklığı meydana geldi tabiki. Yazının başında ki soruya dönecek olursak burda nazlı kızlarımız mı suçlu yoksa dişini fırçalamadan evden çıkan erkeğimiz mi? Ben kısaca şu yorumda bulunmak istiyorum nazlı olunca güzel olunmuyo kızlar bunu bilmeli, sarı dişli çocuğumuza da; bir sürü kız var kendini bana maymun etme 1 kız için demek istiyorum.

20 Temmuz 2011 Çarşamba

Hayat Ayrıntılarda















Görüntü Almanya'dan Bang Your Head festivalinden. White Lion grubu sahnede en sıkı parçalarından biri olan Radar Love'ı çalıyor, Pizza yemek istemeyenler için ise seçenek belli.

14 Temmuz 2011 Perşembe

Diplere yolculuk ; Amy Winehouse

Futbol konuşurken ara sıra duyarız "sönük yıldız" gibi tabirleri. Müzik ve sanat dünyası için eğer böyle bir değerlendirme yapacak olursak Amy Winehouse herhalde ilk sıralarda yer alır. Kariyeri çok üst noktalara kısa sürede çıkan, şarkıları milyonlarca insan tarafından bilinen ve sesi bir çok otorite tarafından takdir edilen şarkıcı hayatnın en zor günlerini geçirmekte. Geçtiğimiz günlerde İstanbul'da bir konser vermesi beklenen ancak sağlıki açıdan uygun olmadığı ve iyi bir performans gösteremeyecek durumda olmasından dolayı konserin iptal edilmesinin ayrıntılarına bi göz attığımızda gerçekleri görebiliyoruz. İstanbul konserinden bir kaç gün önce Belgrad'da bir konser vermiş olan Winehouse uyuşturucu ve alkol bağımlılığı yüzünden artık şarkı söylemek değil ayakta duramayacak hale gelmiş, yıllarca onu canlı olarak görebilmek, şarkılarını hep bir ağızdan söyleyebilmek için bekleyen ve bunun için yüklü miktarda paraları cebinden çıkarmak durumunda kalan seyircilerin önünde aciz bir insan görüntüsü sergilemişti. Genç yaşta dünyanın kaybettiği, Jimi Hendrix, Janis Joplin, Kurt Cobain, Jim Morrison gibi isimlere bir yenisi eklenmesini şüphesiz kimse aklından bile geçirmek istemiyor ancak korkulmuyor da değil .

Yeni Bir Yazı Dizisi - Interrail-

Interrail le ilgili hertürlü bilgiyi paylaşacağımız ve gezimizi anlatacağımız yeni yazı dizimiz bu hafta başlıyor..


Çeşitli anı ve hikayelerin yanısıra interrail yapmak isteyenlere ufak tüyolardan oluşacak olan bu yazı dizisi çok yakında pregoal.blogspot.com ' da ! 

Özlenen Ekran Yüzleri - Vol 2 - Meriç ERKAN

Onu Tv'de gördüğüm de baya dalga geçmiştim, hatta arkadaş arasında oldukça muhabbeti yapılıyordu. Adam ordan oraya zıplıyor, abuk subuk şarkılar söylüyor, Ahu Tuğba'ya aşkını enteresan şekillerde ilan ediyordu. Onu izleyenler başta eğleniyor ama daha sonra da "baydı artık" yorumlarını yapıyordu. Aslında bunun tamamen kurmaca bir program olduğu ve insanları eğlendirmek amaçlı, üstün oyunculuklar gerektiren bir skeç olmaktan ileriye gitmediğini insanların anlaması uzun zaman aldı. Seni çok özledik Meriç ERKAN ..

Özlenen Ekran Yüzleri - Vol 1 - Çılgın Sedat

Eskiden Televizyon programlarının vazgeçilmez ismiydi Çılgın Sedat. Şarkılarını geçtim de, konusu ne olursa olsun her konuda bir fikir sahibi olup bütün tartışma programlarına katılmasını özledim. Şu sıralar çok ihtiyacımız var sana Çılgın Sedat ..

11 Temmuz 2011 Pazartesi

Kadife Sokak

Sokağa çıkıp sosyalleşme zamanlarım geldiğinden beri ilk tercihim olan Kadıköy'ün tartışmasız en canlı yeri olan Kadife Sokak, ya da bilinen adı ile Barlar sokağı son günlerde çok tartışılmaya başlandı. Kadıköy'e yabancı olanların tabiriyle "Reks'in sokağı" , dost meclisinin toplandığı irili ufaklı eğlence mekanları ile dolu sıcacık bir yerdi eskiden. Geçenlerde gördüm ki sokakta bulunan masa-sandalyelerin çoğu kaldırılmış. İçim parçalandı resmen bu görüntü karşısında. Önüne attığı küçük masalarda "dünyanın en güzel" çayını içtiğimiz Vagon Cafe'de artık içeride mi tıkılmak zorunda kalacaktık ? Sokaktaki bazı alkollü mekanların sınırları fazla aşması yüzünden olan küçük cafelerede olmuştu sanırım, ama asıl olan bizim gibi 1-2 çay içip laflayan insanlara olmuştu. Kapalı alanlarda sigara içilmemesine saygım sonsuz ama bize oturabileceğimiz açık alan kalmayınca biz nerede oturacağız onu merak ediyorum.

Ciro Ferrara - Del Piero

Del Piero kaptanlığında, arkada solda Ciro Ferrara

Ciro Ferrara Teknik Direktörlüğünde, Del Piero oyuna girerken

10 Temmuz 2011 Pazar

İstanbul'dan Bon Jovi geçti

Yıllardır izlemek için can atmışımdır Bon Jovi'yi. Çocukluk yıllarımda her tarafta "It's My Life" çalardı bende bayılırdım. O dönemlerde zaten az çok müzik zevkim oluşmuştu. Bon Jovi de kulağımda önemli bir yer edinmiş, Livin' on a Prayer, Bed of Roses, Santa Fe, Wanted Dead or Alive, Blaze of Glory gibi parçalar hayatımda önemli fon müzikleri haline gelmişti. O yıllardan şu zamana kadar sevipte canlı olarak izleyemediğim çok az kişi kaldıysa da Bon Jovi önemli bir eksikti benim için. Ta ki 8 Temmuz akşamına kadar. Bu konserin bir önemi de canım Galatasaray'ımın yeni stadına askerliğim dolayısıyla hiç gidememiş olmam ve Bon Jovi'nin bunun için biçilmiş bir kaftan olmasıydı. Bir de askerdeyken bileti almasını rica ettiğim Annem'in bana sürpriz yaparak Vip bileti almış olması ağzımın kulaklarıma varmasına neden olmuştu. Nihan Efendi ile düştük Seyrantepe yollarına, günü baştan sonra Vip olarak yaşama kararımızdan ötürü önce İstinye Park'a gittik birşeyler yedik sonra Stad'ın yolunu tutup koltuklarımıza kurulduk. Redd falan umrumda değildi aslında, benim için o an önemli olan şey Bon Jovi ve bu zamana kadar hep dinlediğim şarkıları haykırmaktı.
Saat tam 20:30 olduğunda sahneye bir adım attı ki, sonraki 3 saat stadı kendinden geçirdi. You Give Love a Bad Name çaldığında stadı resmen sahneye taşıdı, hep bir ağızdan şarkıları söyletti, Bad Medicine'i hayal edemeyeceğimiz güzellikte dinledik, I'll Be There For You ve Bed of Roses'da sevdiceğimize sarıldık beraber söyledik. Türkiye forması giymesi baya planlanmış olsa da hoş bir jest oldu, sahnede enerjisini idareli kullanarak 3 dolu dolu saat insanlara verdikleri parayı gönülden helal etmelerini sağladı. Konserin sonunda atılan Galatasaray atkısı adamın kafasını karıştırdı ve kime yaranacağını bilemediğinden atkıyı açmasının ardından geri atmasına neden oldu. Biz tonlarca para verip, 1buçuk saat mıy mıy şarkı söyleyip eve dönen yıldızları da gördük. Gecenin sonu geliyordu yavaş yavaş ama bir eksik kalmıştı, "Livin' On A Prayer" . Kendimizden geçerek gecenin sonuna geldiğimizde bizi bekleyen ulaşım rezaletinden habersizdik. Stada çok rahat gelmiş olmamız belki bunu aklımıza getirmedi. Çıkıştaki izdihamda binlerce insan kısıldı kaldı metro girişinde, bu da yetmezmiş gibi metro ya hava kalmayacak şekilde girdik ve devam ettik. Organizasyon yada belediye güzel bir şey yapmış ve metroyu aktarma olmaksızın direk Şişli yönüne uzatmışlar bu konser için, ancak bunu insanlara söylemedikleri için insanlar inip bir sonra ki metro'ya geri binmek zorunda kaldılar. Metrobüs'e geldiğimizde ise dakikalarca bekleyip yine tıkış pıkış binip anca Anadolu yakasına geçebildik. Dönüş eziyetine rağmen dün gece orda olan herkes yatağa mutlu girdi ve hayatları için önemli bir geceyi geride bırakmanın huzurunu yaşadı. Bir parantez de tabi ki Richie Sambora'ya, adam gerçekten olağanüstü. Zaten Bon Jovi'nin yarısı Richie Sambora demekti benim için ve adam bunu sonuna kadar gösteriyordu. Ayrıca merak ettiğim bir şey de konser öncesi kendi koltukları olmamasına rağman oturdukları yerden sırayla koltukların sahiplerinin gelmesiyle kalkıp ortada kalan ergen grubuydu, umarım onlarda eğlenmişlerdir. Son olarak dün gece saha içini doldurup tribünden müthiş bir görüntü izlenmesine neden olan herkese teşekkür ediyorum.

Gök Mavi Uruguay

Uruguay belkide güney amerikanın en silik milli takımıydı bu son 5-6 seneye kadar... O kadar ki Bolivya nın bile daha ses getirir maçları oldu. Ancak şimdilerde durum böyle değil.. Uruguay özellikle Avrupadan yetiştirdiği topçularıyla bence tarih yazmaya hazırlanıyor.2004 Copa America da ise o jenerasyonun üst düzey oynamasıyla 3. olarak 'geliyorum' demişti Uruguay. Son Dünya Kupasındaki şanssızlıkları yada belkide çoğu futbolcunun tecrübesizliği nedeniyle finali Hollanda karşısında kıl payı kaçırmışlardı. Şu anki kadrosuna oranla turnuva stresine alışamamış ve 2 puanla 3. olan  Uruguay hala 2011 Copa America'da benim favorilerimden.. Bakalım Meksika'yı geçebilip tur atlayabilecekler mi? Benim inancım tam Suarez Forlan Cavani üçlüsü 2010 daki gibi organize olurlarsa zaten iddiası kalmamış Meksika kolay rakip olur. Bu arada umarım Galatasaray bitmiş gözüyle baktığımız Muslera'yı bu kupadan sonra alabilir çünkü ortada henüz bi imza yok ve Muslera iyi oyun sergiliyor. Neyse biraz klasik oldu ama ilk blog yazımda hayırlı uğurlu olsun dostlar.

9 Temmuz 2011 Cumartesi

Jenerasyon mu dediniz ?

Futbol konuşurken arada duyuyorum "şu jenerasyon çok iyiydi " diye. Geçtiğimiz dünya kupasında yıldızı parlayan bir ülke varsa o da Gana'dır kanımca. Altın bir jenerasyona sahip olan Gana milli takımının genç oyuncularına bir göz atacak olursak.
Defans : Isaac Vorsah, Jonathan Mensah, Daniel Opare, Samuel Inkoom
Orta Saha : Anthony Annan, Kwadwo Asamoah, Sulley Muntari, Kevin-Prince Boateng, Andre Ayew
Forvet : Asamoah Gyan, Prince Tagoe, Dominic Adiyah
Özellikle; Isaac Vorsah, Samuel Inkoom, Kwadwo Asamoah ve Andre Ayew benim favori isimlerim.Takımda bu genç oyuncular dışında Essien, Pantsil ve Kingston gibi tecrübeli isimlerin olduğunu ve bu oyuncuların önlerinde daha uzun yıllar bulunduğunu ve kendilerini daha da geliştirme imkanı olduğunu düşünürsek  bir sonraki dünya kupasında neden bir sürpriz olmasın ? 


Bir zamanlar "tarz" topçular vardı

Azim;Tom Keifer

Müzik hayatına genç yaşlarda başlayan Tom Keifer'in hayalini kurduğu Hard Rock grubu kurma hayali enteresan bir şekilde gerçekleşti. Cinderella grubunu kurduğunda basçı olarak grupta yer alacak olan Eric Brittingham ile bir barın tuvaletinde tanıştı. O zamanlar grubun 80'li yılların sonunda ve 90'lı yıllarda Amerika ve Dünya'yı sallayacağını kimse bilemezdi. Grup için istenen seviyede bir vokalist bulamadıkları için Tom kendisi vokalist olma adımını atmış ve grubun " frontman " ihtiyacını da karşılamış oldu. Don't Know What You Got Till Its Gone, Still Climbing, Nobody's Fool, Hard To Find The Words, Heartbreak Station, Long Cold Winter gibi hit şarkılara imza atacak olan grup, 1985 yılında Jon Bon Jovi tarafından keşfedilip büyük destek gören Cinderella başarılı 2-3 albümün ardından bir duraklama dönemine girmek zorunda kaldı, bunun sebebi ise Tom Keifer'in sesini kaybetmesiydi. Sesindeki nodüller şarkı sölemesine müsade etmiyordu artık. Grup verdiği aranın ardından 1994 yılında bir albüm daha çıkardı ama 1 yıl sonra Tom tekrar sağlık problemleri ile boğuşmaya başlamıştı. Bu yüzden grup bir kez daha müziğe ara vermek zorunda kaldı. Gırtlağında kanser oluşması ve depresyon gibi sağlık problemleriyle savaşmaya başlayan Keifer, 2000'li yılların başında solo albüm çalışmaları ve Greatest Hits çalışmaları yapsa da sesi ve sağlık durumu bunlara el vermiyordu. 2006 yılında tekrar müziğe dönüp Warrant, Poison, Lynch Mob gibi büyük gruplarla turnelere çıkan Cinderella 2008 yılında Keifer'in tekrarlayan ses telleri sorunları yüzünden turnelerini ertelemek zorunda kaldılar. Tom Keifer rehabilitasyona başlamış ve tekrar eski günlere dönebilmek için yoğun bir çaba harcamaktaydı. Hayatı tedaviler ve rehabilitasyonlar ile geçmesine rağmen 2010 yılında Scorpions ile tekrar sahnelere dönen Keifer, Cinderealla ile hale hazırda turnelere çıkmakta ve müzik kariyerlerine devam etmektedir.

Uzun Ömür İçin Bozcaada

Türkiye'nin tatil denince akla gelen beldeleri genellikle Antalya, Alanya, Bodrum, Marmaris, Kuşadası, Çeşme  gibi yerler oluyor. Ancak bir kez gidenin bir daha gitmekten kendini alıkoyamadığı bir yer varsa o da Bozcaada. Kafaları şişiren müzikten arınmış, "cıvık" eğlencelerden yoksun, gündüz yakıcı Ege güneşine savaş açan muhteşem denizi, akşamları ise kendi topraklarının üzümlerinden yapılan şaraplar eşliğinde leziz Ege balıklarını ziyaretçilerine sunan bu ada, yıl boyu biriken yorgunluğu yok edip insanın  "fabrika ayarlarına dönmesini" sağlıyor. Geyikli'den feribota bindiğiniz andan itibaren büyüsünü hissettiren ada, dar sokaklı Rum mahalleleri, sıcak kanlı insanları, nefis şarapları ve tarihi bütünlüğü ile "Acaba emekli olunca burada mı yaşasam ? " sorusunu akıllara getiriyor. Ayazma Plajında ister sessiz sakin dinlenir denize girersiniz, ister Jet-Ski gibi çeşitli su sporları yaparsınız. Bisiklet turuna çıkmak isterseniz iki noktada dikkatli olmanız lazım, adanın yolları oldukça yokuşlu ve lastikleriniz her an patlayabilir. Gece Polente'de güzel müzikler eşliğinde içkinizi yudumlar günün yakıcılığını bir kenara bırakıp gecenin serinliğini yaşarsınız. Benan abi ile tekne turuna çıkınca hem adanın kara yolu ile gidilemeyen koylarında denize girer, hemde adanın müthiş doğasına bir de uzaktan göz atmış olursunuz. Bir çok yerden farklı olarak adada sinirinizi bozacak tatilinizin tadını kaçıracak hiç bir etken yok. Eylül aylarında biraz daha serin akşamlar yaşayabilirsiniz, ama meşhur Ayazma Plajı sıcaklığını bu dönemde de korumakta. Vallahi biz bunların hepsini ve daha fazlasını yaptık ve her yıl tatil yapma fikrinde kendi aramızda " Bozcaada'ya gidelim mi ? " sorusu ilk sorulan şey oldu.

8 Temmuz 2011 Cuma

Hoşgeldik ..

Kafa kafaya verdik sizin için geldik !!
İki arkadaşın spor ve hayat üzerine 3-5 kelam etmek üzere ani bir karar ile açtığı bu sayfada, bir yere gidip menüyü istedikten sonra fiyatları görünce masadan kalkma girişimine bulunan insanların samimiyetini bulacaksınız. Yarın öbür gün sizi darlar yada boğarsak bıkmayın sakın. Genel olarak futbol ve diğer branşlar ile birlikte müzik, hayat ve gündem ile ilgili paylaşımlar yapacağımızı öngörüyoruz ama zaman ne gösterir bilemeyiz. Yılların dostluğunun ardından bir tatilde gece geç saatlerde alınan fikir üzerine, isim bulma çalışmaları başladı, bu çalışmalar sonuç vermeyince ise ikilinin Interrail'a gitmek gibi önemli tüm kararlarının alındığı Kadıköy Nazım Hikmet Kültür Merkezine gidildi ve isim çalışmaları da orada sonuç verdi ve sayfamız oluşmuş oldu. Bizde mühim bir iş yaptığımızı sanarak kendimizi bir anda burada buluverdik. Kimsenin henüz haberi olmamasına rağmen, şu yazıya kadar bomboş olan sayfamızı ziyaret eden 19 kişiye şükranlarımızı sunarız .