1 Ağustos 2011 Pazartesi

Interrail - Tek günlük keyif; Brüksel


İnterrail süresince baya bir ülke gezdik, baya bir şehir gördük ama arada bir günlüğüne şöyle ucundan bakınmak için gitmiş olduğumuz Brüksel hiç fena değildi sanki. Sabahın erken sularında Paris'ten atladığımız tren bizi Lille şehrine götürdü oradan ise hızlı tren sayesinde hemencecik Brüksel'e vardık. Tourist Info sayesinde baya isimli bir otelde oldukça ucuza kalmış olmamız günün en büyük getirisiydi belki. Elimizdeki rehber niteliğine sahip kitaptan gitmemiz gereken 3-5 yere baktık ve yollara düştük. Bütün gün, önem sırasına göre yapmamız gerektiğini düşündüğümüz şeyleri yaparak bir çırpıda güneşi batırdık. Etrafta çok Türk olması açıkçası insanı biraz rahatsız ediyor ama yapacak bir şey yok, başınız sıkıştığında ilk koşacağınız insanlar olabiliyor bazen bu insanlar. Yarın öbür gün olurda Pasaport çaldırma hikayesine sıra gelirse anlatmaktan mutluluk duyarız. Olağanüstü çikolatalar ve biralar dışında ,en akıllarda kalan yer o gece bizi mest edecek olan yer Grand Place adlı meydandı, 4 tarafı  tarihi müthiş binalarla çevrili olan meydanın havası oldukça etkileyiciydi bizim için. Akşamüstü, yorgunluğun etkisiyle meydanda bir kenara oturmuş biralarımızı yudumlarken apar topar bir anda kurulan 30-40 kişilik bir orkestra 4-5 dakika içinde konser vermeye başladı. Oldukça geniş bir enstruman çeşitliliğine sahip olan bu grup yaptıkları müzik ile duyan herkesi etrafına toplamayı başarmıştı. Bu kadar acele neden sorusunun cevabını ise konser sürerken aldık; bu yaptıkları orada yasaktı ve polis dağılmalarını çoktan istemişti bile. Polise kulak asmadan önündeki müzisyenleri yönlendiren orkestra şefi ise bu olayın sonunda polisle beraber bir "gezintiye" çıkmak zorunda kalmıştı. Ayrıca meydandan aklımda kalan bir şey ise bir polis memurunun elleri cepte turistlere yer tarif etmekten başka hiçbir işe yaramamasıydı. Yasak olan müzik dinletisinde bile bu bey amca ağzını açmamıştı.
Akşam odada 1-2 saat kestirdikten sonra kendimizi apar topar dışarıya attık tekrar, biralarımızı alıp meydana vardığımızda meydandaki yapılardan birinde ışık gösterisi vardı. Oldukça etkilenmiş ve şaşırmıştık bunu görünce ama beni daha çok şok eden ve etkileyen şey ise arka fon da tüm meydana dinletilen müziğin, Europe grubunun bir zamanlar tüm dünyayı kasıp kavuran ve benim bayıldığım The Final Countdown şarkısıydı.
O gece orada tanıştığımız bir çocuk yanımıza gelip oturduğunda bize nereli olduğumuzu sordu. Bizim cevap vermemizle konuşma başladı fakat çocuğun bazı sorunları vardı anlaşılan. Nereli olduğumuzu sorması durumu sohbet içinde 6-7 kere daha tekrarlandı. Çocuğun çeşitli bağımlıklara sahip olduğunu anlamak zor değildi ama boş bir çocuğa da benzemiyordu konuşmalarından. Sonra kendisi de İstanbul'a ve Dünya'nın bir çok farklı yerine seyehat ettiğinden bahsetti. Çeşitli görüşlerini ve düşüncelerini elinden geldiğince dile getirmeyi denedi ve daha sonra tabiki konu tekrar ve tekrar bizim nereli olduğumuza geldi. Bu kısır döngünün bizi sıkması dolayısıyla başka bir yere geçmeye karar verdik ve geceyi orada sonlandırdık. Tek günlük Brüksel seyehati içinde oldukça güzel yerler gördük ve baya güzel vakit geçirdik. Avrupa'nın bir çok kentine göre çok daha resmiyet kokan bir şehir tabiki ama yinede bizden artı alan yerler arasında kendisi.
Not : Çikolata yemeden dönmeyin sakın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder