29 Temmuz 2011 Cuma

Cin olmadan adam çarpmak

Mersin İdman Yurdu uzun yılların ardından Spot Toto Süper Lig'e çıkarak şehrini mutlu etti. Ben de şahsen Anadolu'dan farklı bir şehrin takımını seyircisini görmeyi, seyircisi olmayan "belediye" takımlarını izlemeye tercih ederim. Futbol'un en önemli unsuru olan seyirciyi bu olayın dışında bırakmamız imkansız tabiki. Ancak Mert Nobre, Önder Turacı, Andre Moritz, Hakan Arıkan, Erman Özgür ve Kamanan gibi oyuncuları kadrosuna katan ve yeni sezon hazırlıklarına devam eden klüp kombine bilet fiyatlarının açıklanmasıyla aklımda soru işaretleri uyandırdı. Trabzonspor'un (Şampiyonlar Ligi'nde oynama ihtimali var) kale arkası bileti 300TL iken, Mersin İdman Yurdu yönetimi kombine bilet fiyatlarını 500TL - 850TL - 2000TL olarak belirlemişler. Sebep ise yapılan transferler ve stadın tadilattan geçirilmiş olması. Fotoğraf'ta ise profesyonellik ve ticaretten anladığını gösteren yönetimin profesyonal çim bakım ekibi bulunmakta.

23 Temmuz 2011 Cumartesi

Kızlarımız biraz nazlı da ..

Geçen gün başıma gelen bir olaydan bahsedesim geldi. Caddebostan'da gittiğimiz bir eğlence mekanında meydana gelen olay kafamı kurcaladı da biraz. Kararsız kaldığım nokta ise kızlar mı suçlu yoksa erkekler mi ? Olay'a gelecek olursak ;
Eğlence mekanının tuvaletine girdiğimde elindeki sırt çantasını delilercesine kurcalayan 25-28 yaşlarında bir adam vardı. Ben işimi halledip lavaboya yöneldiğimde ise kafasını lavabonun içine sokmuş bir şeyler yapıyordu, 2-3 dakika bekledikten sonra kafasını kaldırdı ve "kusura bakma bekletiyorum"  dedi. Ben de önemli olmadığını söylediğimde ise "sapsarı dişlerle dışarı çıkmışım, bizim masadaki kızlarda biraz nazlı biliyor musun?" diyerek gerekçesini belirtti. Elindeki diş fırçasını gördüğüm sırada ise masasındaki kızların beğenme kriterlerinin ne kadar yüksek olduğunu belirtecek benzetmeler yapıp, "arkadaş bir güldüm gecenin başında, sonra bir daha gülemedim" diyerek çaresizliğini gösterdi. Benim yarı sessiz yarı olayı geçiştiren laflarımdan sonra kafasını iyice lavabodan kaldırdı ve "bir bakar mısın nasıl olmuş dişlerim" dedi. Ben ise "bundan iyisi şamda kayısı" diyerek adamın güveninin tavan yapmasını diledim. Artık işim bittiği için dışarı çıkarken, arkamdan hala bir şeyler söyleyen bu adama " haydi kolay gelsin " diyerek tuvaletten ayrıldım ve masamdaki arkadaşlara olayı aktardım. Gözler adamın masasına döndüğünde ve "nazlı kızlarımızı" görünce ise herkeste bir hayal kırıklığı meydana geldi tabiki. Yazının başında ki soruya dönecek olursak burda nazlı kızlarımız mı suçlu yoksa dişini fırçalamadan evden çıkan erkeğimiz mi? Ben kısaca şu yorumda bulunmak istiyorum nazlı olunca güzel olunmuyo kızlar bunu bilmeli, sarı dişli çocuğumuza da; bir sürü kız var kendini bana maymun etme 1 kız için demek istiyorum.

20 Temmuz 2011 Çarşamba

Hayat Ayrıntılarda















Görüntü Almanya'dan Bang Your Head festivalinden. White Lion grubu sahnede en sıkı parçalarından biri olan Radar Love'ı çalıyor, Pizza yemek istemeyenler için ise seçenek belli.

14 Temmuz 2011 Perşembe

Diplere yolculuk ; Amy Winehouse

Futbol konuşurken ara sıra duyarız "sönük yıldız" gibi tabirleri. Müzik ve sanat dünyası için eğer böyle bir değerlendirme yapacak olursak Amy Winehouse herhalde ilk sıralarda yer alır. Kariyeri çok üst noktalara kısa sürede çıkan, şarkıları milyonlarca insan tarafından bilinen ve sesi bir çok otorite tarafından takdir edilen şarkıcı hayatnın en zor günlerini geçirmekte. Geçtiğimiz günlerde İstanbul'da bir konser vermesi beklenen ancak sağlıki açıdan uygun olmadığı ve iyi bir performans gösteremeyecek durumda olmasından dolayı konserin iptal edilmesinin ayrıntılarına bi göz attığımızda gerçekleri görebiliyoruz. İstanbul konserinden bir kaç gün önce Belgrad'da bir konser vermiş olan Winehouse uyuşturucu ve alkol bağımlılığı yüzünden artık şarkı söylemek değil ayakta duramayacak hale gelmiş, yıllarca onu canlı olarak görebilmek, şarkılarını hep bir ağızdan söyleyebilmek için bekleyen ve bunun için yüklü miktarda paraları cebinden çıkarmak durumunda kalan seyircilerin önünde aciz bir insan görüntüsü sergilemişti. Genç yaşta dünyanın kaybettiği, Jimi Hendrix, Janis Joplin, Kurt Cobain, Jim Morrison gibi isimlere bir yenisi eklenmesini şüphesiz kimse aklından bile geçirmek istemiyor ancak korkulmuyor da değil .

Yeni Bir Yazı Dizisi - Interrail-

Interrail le ilgili hertürlü bilgiyi paylaşacağımız ve gezimizi anlatacağımız yeni yazı dizimiz bu hafta başlıyor..


Çeşitli anı ve hikayelerin yanısıra interrail yapmak isteyenlere ufak tüyolardan oluşacak olan bu yazı dizisi çok yakında pregoal.blogspot.com ' da ! 

Özlenen Ekran Yüzleri - Vol 2 - Meriç ERKAN

Onu Tv'de gördüğüm de baya dalga geçmiştim, hatta arkadaş arasında oldukça muhabbeti yapılıyordu. Adam ordan oraya zıplıyor, abuk subuk şarkılar söylüyor, Ahu Tuğba'ya aşkını enteresan şekillerde ilan ediyordu. Onu izleyenler başta eğleniyor ama daha sonra da "baydı artık" yorumlarını yapıyordu. Aslında bunun tamamen kurmaca bir program olduğu ve insanları eğlendirmek amaçlı, üstün oyunculuklar gerektiren bir skeç olmaktan ileriye gitmediğini insanların anlaması uzun zaman aldı. Seni çok özledik Meriç ERKAN ..

Özlenen Ekran Yüzleri - Vol 1 - Çılgın Sedat

Eskiden Televizyon programlarının vazgeçilmez ismiydi Çılgın Sedat. Şarkılarını geçtim de, konusu ne olursa olsun her konuda bir fikir sahibi olup bütün tartışma programlarına katılmasını özledim. Şu sıralar çok ihtiyacımız var sana Çılgın Sedat ..

11 Temmuz 2011 Pazartesi

Kadife Sokak

Sokağa çıkıp sosyalleşme zamanlarım geldiğinden beri ilk tercihim olan Kadıköy'ün tartışmasız en canlı yeri olan Kadife Sokak, ya da bilinen adı ile Barlar sokağı son günlerde çok tartışılmaya başlandı. Kadıköy'e yabancı olanların tabiriyle "Reks'in sokağı" , dost meclisinin toplandığı irili ufaklı eğlence mekanları ile dolu sıcacık bir yerdi eskiden. Geçenlerde gördüm ki sokakta bulunan masa-sandalyelerin çoğu kaldırılmış. İçim parçalandı resmen bu görüntü karşısında. Önüne attığı küçük masalarda "dünyanın en güzel" çayını içtiğimiz Vagon Cafe'de artık içeride mi tıkılmak zorunda kalacaktık ? Sokaktaki bazı alkollü mekanların sınırları fazla aşması yüzünden olan küçük cafelerede olmuştu sanırım, ama asıl olan bizim gibi 1-2 çay içip laflayan insanlara olmuştu. Kapalı alanlarda sigara içilmemesine saygım sonsuz ama bize oturabileceğimiz açık alan kalmayınca biz nerede oturacağız onu merak ediyorum.

Ciro Ferrara - Del Piero

Del Piero kaptanlığında, arkada solda Ciro Ferrara

Ciro Ferrara Teknik Direktörlüğünde, Del Piero oyuna girerken

10 Temmuz 2011 Pazar

İstanbul'dan Bon Jovi geçti

Yıllardır izlemek için can atmışımdır Bon Jovi'yi. Çocukluk yıllarımda her tarafta "It's My Life" çalardı bende bayılırdım. O dönemlerde zaten az çok müzik zevkim oluşmuştu. Bon Jovi de kulağımda önemli bir yer edinmiş, Livin' on a Prayer, Bed of Roses, Santa Fe, Wanted Dead or Alive, Blaze of Glory gibi parçalar hayatımda önemli fon müzikleri haline gelmişti. O yıllardan şu zamana kadar sevipte canlı olarak izleyemediğim çok az kişi kaldıysa da Bon Jovi önemli bir eksikti benim için. Ta ki 8 Temmuz akşamına kadar. Bu konserin bir önemi de canım Galatasaray'ımın yeni stadına askerliğim dolayısıyla hiç gidememiş olmam ve Bon Jovi'nin bunun için biçilmiş bir kaftan olmasıydı. Bir de askerdeyken bileti almasını rica ettiğim Annem'in bana sürpriz yaparak Vip bileti almış olması ağzımın kulaklarıma varmasına neden olmuştu. Nihan Efendi ile düştük Seyrantepe yollarına, günü baştan sonra Vip olarak yaşama kararımızdan ötürü önce İstinye Park'a gittik birşeyler yedik sonra Stad'ın yolunu tutup koltuklarımıza kurulduk. Redd falan umrumda değildi aslında, benim için o an önemli olan şey Bon Jovi ve bu zamana kadar hep dinlediğim şarkıları haykırmaktı.
Saat tam 20:30 olduğunda sahneye bir adım attı ki, sonraki 3 saat stadı kendinden geçirdi. You Give Love a Bad Name çaldığında stadı resmen sahneye taşıdı, hep bir ağızdan şarkıları söyletti, Bad Medicine'i hayal edemeyeceğimiz güzellikte dinledik, I'll Be There For You ve Bed of Roses'da sevdiceğimize sarıldık beraber söyledik. Türkiye forması giymesi baya planlanmış olsa da hoş bir jest oldu, sahnede enerjisini idareli kullanarak 3 dolu dolu saat insanlara verdikleri parayı gönülden helal etmelerini sağladı. Konserin sonunda atılan Galatasaray atkısı adamın kafasını karıştırdı ve kime yaranacağını bilemediğinden atkıyı açmasının ardından geri atmasına neden oldu. Biz tonlarca para verip, 1buçuk saat mıy mıy şarkı söyleyip eve dönen yıldızları da gördük. Gecenin sonu geliyordu yavaş yavaş ama bir eksik kalmıştı, "Livin' On A Prayer" . Kendimizden geçerek gecenin sonuna geldiğimizde bizi bekleyen ulaşım rezaletinden habersizdik. Stada çok rahat gelmiş olmamız belki bunu aklımıza getirmedi. Çıkıştaki izdihamda binlerce insan kısıldı kaldı metro girişinde, bu da yetmezmiş gibi metro ya hava kalmayacak şekilde girdik ve devam ettik. Organizasyon yada belediye güzel bir şey yapmış ve metroyu aktarma olmaksızın direk Şişli yönüne uzatmışlar bu konser için, ancak bunu insanlara söylemedikleri için insanlar inip bir sonra ki metro'ya geri binmek zorunda kaldılar. Metrobüs'e geldiğimizde ise dakikalarca bekleyip yine tıkış pıkış binip anca Anadolu yakasına geçebildik. Dönüş eziyetine rağmen dün gece orda olan herkes yatağa mutlu girdi ve hayatları için önemli bir geceyi geride bırakmanın huzurunu yaşadı. Bir parantez de tabi ki Richie Sambora'ya, adam gerçekten olağanüstü. Zaten Bon Jovi'nin yarısı Richie Sambora demekti benim için ve adam bunu sonuna kadar gösteriyordu. Ayrıca merak ettiğim bir şey de konser öncesi kendi koltukları olmamasına rağman oturdukları yerden sırayla koltukların sahiplerinin gelmesiyle kalkıp ortada kalan ergen grubuydu, umarım onlarda eğlenmişlerdir. Son olarak dün gece saha içini doldurup tribünden müthiş bir görüntü izlenmesine neden olan herkese teşekkür ediyorum.

Gök Mavi Uruguay

Uruguay belkide güney amerikanın en silik milli takımıydı bu son 5-6 seneye kadar... O kadar ki Bolivya nın bile daha ses getirir maçları oldu. Ancak şimdilerde durum böyle değil.. Uruguay özellikle Avrupadan yetiştirdiği topçularıyla bence tarih yazmaya hazırlanıyor.2004 Copa America da ise o jenerasyonun üst düzey oynamasıyla 3. olarak 'geliyorum' demişti Uruguay. Son Dünya Kupasındaki şanssızlıkları yada belkide çoğu futbolcunun tecrübesizliği nedeniyle finali Hollanda karşısında kıl payı kaçırmışlardı. Şu anki kadrosuna oranla turnuva stresine alışamamış ve 2 puanla 3. olan  Uruguay hala 2011 Copa America'da benim favorilerimden.. Bakalım Meksika'yı geçebilip tur atlayabilecekler mi? Benim inancım tam Suarez Forlan Cavani üçlüsü 2010 daki gibi organize olurlarsa zaten iddiası kalmamış Meksika kolay rakip olur. Bu arada umarım Galatasaray bitmiş gözüyle baktığımız Muslera'yı bu kupadan sonra alabilir çünkü ortada henüz bi imza yok ve Muslera iyi oyun sergiliyor. Neyse biraz klasik oldu ama ilk blog yazımda hayırlı uğurlu olsun dostlar.

9 Temmuz 2011 Cumartesi

Jenerasyon mu dediniz ?

Futbol konuşurken arada duyuyorum "şu jenerasyon çok iyiydi " diye. Geçtiğimiz dünya kupasında yıldızı parlayan bir ülke varsa o da Gana'dır kanımca. Altın bir jenerasyona sahip olan Gana milli takımının genç oyuncularına bir göz atacak olursak.
Defans : Isaac Vorsah, Jonathan Mensah, Daniel Opare, Samuel Inkoom
Orta Saha : Anthony Annan, Kwadwo Asamoah, Sulley Muntari, Kevin-Prince Boateng, Andre Ayew
Forvet : Asamoah Gyan, Prince Tagoe, Dominic Adiyah
Özellikle; Isaac Vorsah, Samuel Inkoom, Kwadwo Asamoah ve Andre Ayew benim favori isimlerim.Takımda bu genç oyuncular dışında Essien, Pantsil ve Kingston gibi tecrübeli isimlerin olduğunu ve bu oyuncuların önlerinde daha uzun yıllar bulunduğunu ve kendilerini daha da geliştirme imkanı olduğunu düşünürsek  bir sonraki dünya kupasında neden bir sürpriz olmasın ? 


Bir zamanlar "tarz" topçular vardı

Azim;Tom Keifer

Müzik hayatına genç yaşlarda başlayan Tom Keifer'in hayalini kurduğu Hard Rock grubu kurma hayali enteresan bir şekilde gerçekleşti. Cinderella grubunu kurduğunda basçı olarak grupta yer alacak olan Eric Brittingham ile bir barın tuvaletinde tanıştı. O zamanlar grubun 80'li yılların sonunda ve 90'lı yıllarda Amerika ve Dünya'yı sallayacağını kimse bilemezdi. Grup için istenen seviyede bir vokalist bulamadıkları için Tom kendisi vokalist olma adımını atmış ve grubun " frontman " ihtiyacını da karşılamış oldu. Don't Know What You Got Till Its Gone, Still Climbing, Nobody's Fool, Hard To Find The Words, Heartbreak Station, Long Cold Winter gibi hit şarkılara imza atacak olan grup, 1985 yılında Jon Bon Jovi tarafından keşfedilip büyük destek gören Cinderella başarılı 2-3 albümün ardından bir duraklama dönemine girmek zorunda kaldı, bunun sebebi ise Tom Keifer'in sesini kaybetmesiydi. Sesindeki nodüller şarkı sölemesine müsade etmiyordu artık. Grup verdiği aranın ardından 1994 yılında bir albüm daha çıkardı ama 1 yıl sonra Tom tekrar sağlık problemleri ile boğuşmaya başlamıştı. Bu yüzden grup bir kez daha müziğe ara vermek zorunda kaldı. Gırtlağında kanser oluşması ve depresyon gibi sağlık problemleriyle savaşmaya başlayan Keifer, 2000'li yılların başında solo albüm çalışmaları ve Greatest Hits çalışmaları yapsa da sesi ve sağlık durumu bunlara el vermiyordu. 2006 yılında tekrar müziğe dönüp Warrant, Poison, Lynch Mob gibi büyük gruplarla turnelere çıkan Cinderella 2008 yılında Keifer'in tekrarlayan ses telleri sorunları yüzünden turnelerini ertelemek zorunda kaldılar. Tom Keifer rehabilitasyona başlamış ve tekrar eski günlere dönebilmek için yoğun bir çaba harcamaktaydı. Hayatı tedaviler ve rehabilitasyonlar ile geçmesine rağmen 2010 yılında Scorpions ile tekrar sahnelere dönen Keifer, Cinderealla ile hale hazırda turnelere çıkmakta ve müzik kariyerlerine devam etmektedir.

Uzun Ömür İçin Bozcaada

Türkiye'nin tatil denince akla gelen beldeleri genellikle Antalya, Alanya, Bodrum, Marmaris, Kuşadası, Çeşme  gibi yerler oluyor. Ancak bir kez gidenin bir daha gitmekten kendini alıkoyamadığı bir yer varsa o da Bozcaada. Kafaları şişiren müzikten arınmış, "cıvık" eğlencelerden yoksun, gündüz yakıcı Ege güneşine savaş açan muhteşem denizi, akşamları ise kendi topraklarının üzümlerinden yapılan şaraplar eşliğinde leziz Ege balıklarını ziyaretçilerine sunan bu ada, yıl boyu biriken yorgunluğu yok edip insanın  "fabrika ayarlarına dönmesini" sağlıyor. Geyikli'den feribota bindiğiniz andan itibaren büyüsünü hissettiren ada, dar sokaklı Rum mahalleleri, sıcak kanlı insanları, nefis şarapları ve tarihi bütünlüğü ile "Acaba emekli olunca burada mı yaşasam ? " sorusunu akıllara getiriyor. Ayazma Plajında ister sessiz sakin dinlenir denize girersiniz, ister Jet-Ski gibi çeşitli su sporları yaparsınız. Bisiklet turuna çıkmak isterseniz iki noktada dikkatli olmanız lazım, adanın yolları oldukça yokuşlu ve lastikleriniz her an patlayabilir. Gece Polente'de güzel müzikler eşliğinde içkinizi yudumlar günün yakıcılığını bir kenara bırakıp gecenin serinliğini yaşarsınız. Benan abi ile tekne turuna çıkınca hem adanın kara yolu ile gidilemeyen koylarında denize girer, hemde adanın müthiş doğasına bir de uzaktan göz atmış olursunuz. Bir çok yerden farklı olarak adada sinirinizi bozacak tatilinizin tadını kaçıracak hiç bir etken yok. Eylül aylarında biraz daha serin akşamlar yaşayabilirsiniz, ama meşhur Ayazma Plajı sıcaklığını bu dönemde de korumakta. Vallahi biz bunların hepsini ve daha fazlasını yaptık ve her yıl tatil yapma fikrinde kendi aramızda " Bozcaada'ya gidelim mi ? " sorusu ilk sorulan şey oldu.

8 Temmuz 2011 Cuma

Hoşgeldik ..

Kafa kafaya verdik sizin için geldik !!
İki arkadaşın spor ve hayat üzerine 3-5 kelam etmek üzere ani bir karar ile açtığı bu sayfada, bir yere gidip menüyü istedikten sonra fiyatları görünce masadan kalkma girişimine bulunan insanların samimiyetini bulacaksınız. Yarın öbür gün sizi darlar yada boğarsak bıkmayın sakın. Genel olarak futbol ve diğer branşlar ile birlikte müzik, hayat ve gündem ile ilgili paylaşımlar yapacağımızı öngörüyoruz ama zaman ne gösterir bilemeyiz. Yılların dostluğunun ardından bir tatilde gece geç saatlerde alınan fikir üzerine, isim bulma çalışmaları başladı, bu çalışmalar sonuç vermeyince ise ikilinin Interrail'a gitmek gibi önemli tüm kararlarının alındığı Kadıköy Nazım Hikmet Kültür Merkezine gidildi ve isim çalışmaları da orada sonuç verdi ve sayfamız oluşmuş oldu. Bizde mühim bir iş yaptığımızı sanarak kendimizi bir anda burada buluverdik. Kimsenin henüz haberi olmamasına rağmen, şu yazıya kadar bomboş olan sayfamızı ziyaret eden 19 kişiye şükranlarımızı sunarız .